17 Aralık 2013 Salı

Adil Karaca Kimdir ve Şarkıları


  Adil Karaca ilk olarak Türkiye' de meşhur olan daha sonra ise Rusya' ya gidip ve orada yaşayan, Türk kökenli bir sanatçıdır. Sanatçı şarkılarının bir kısmını türkçe bir kısmını ise rusça olarak seslendirmektedir. 2001 yılında söylediği şarkı olan "Bomba" isimli parçasıyla daha da ismini duyurmuştur. Birçok rus tarafından tanınan sanatçı, 2014 yılında da yeni şarkılarla sevenlerinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Sanatçıya ait tür ise genelde Pop türündedir. Çoğu klibini de Türkiye' de çekmiştir. Kısa süre içinde büyük başarı yakalayan sanatçı aktif olarak konserler vermekte ve çeşitli organizasyonlara katılmaktadır. Sanatçıya ait olan şarkıların bir kısmını şuradan dinlemek mümkün. Sanatçıya başarılar.

14 Aralık 2013 Cumartesi

Torun Özlemi Çekenler

 

Bana bak kadın, hele bi yol getir o gulağını bana doğru,

   şöyle iyicene uzat, bişi söylüycem gulağına  …

   - he, de bakalım hadi, gene ne deycen  goca herif ?

   - iyice ver gulağını bu yana da, dinle

   - söyle herif, ne diyceksen di bahalım

   - fakat kimse duymasın ha

   - neymiş ki?

   - fakat kimse görmesin ha

   -hadi canııım merahlandırma adamı da deyiver ne diyeceksen gari

   -fakat, kimseler bilmesin

   - hopbalaa, iyi de ne diycen bilmiyom ki herif

   - ne mi diycem ? dimeye diycem de valla utanıyom senden gız.

   - alah alaah, utanıyon madem de niçin diycen ki

   - şiiii diyoom !.

   - ne diyoon?

   - bu aşam diyoom, erken yatsak da diyom !

   - nedenmiş o?  haa, anladım valla, şincik iyicene anladım senin niyetini

   - neyi anladın be garı ?

   - bakışından anladım, git herif git, gudurdun mu n’ettin sen, iblise mı uyucaz bu yaştan sonra, başına gar yağsın emiii, el alem ne der bize he?

   - amma yaptın haaa, senin aklın fikrin başka şeylerde  eleham, yanış anadın beni !

   - sabah erken kalkalım da, karşı köydeki torunlarımızı sevmeye gidelim diyecektim, çok özledim onları valla, çook, çok  …

   - e, şunu açıkca söylesen olmaz mı da, kırk dereden su taşırsın  be adam.

   - torunları özledim demeye utandım da, ondan işte, lâfı ağzımda dolaştırıp durmam, 

   - torun sevmek, torunları özlemek ne vakitten beri ayıp-günah oldu ki, goca herif

   akılma da başka başka  şeyler düşürürsün, içimdeki iblisi dürtlersin öyle …

   - bende çok özledim de gözüm yemedi karşı köye gadar gitmeyi, ondandır sana açamadım dı bir türlü bu konuyu, değilse benim de burnuma tütüyo o yavrucuklarımız. İyi dedin gidelim valla, sabah ola hayrola be adam..

   - İyi, hadi yatalım öyleyse

   hayırlı geceler

   sana da …

9 Aralık 2013 Pazartesi

Emel Sayın Son Albümü 2013 Hep Bana Hakkında



Yeşilçam döneminin güzelliği ve sesi ile efsaneleşmiş ismi Amaç Sayın, uzun bir müddettir yeni single çalışmaları ile gündeme gelmeye devam ediyordu. Single çalışmasının muhtevası ve şarkıları ile ilgili kimsenin net bir fikri de yoktu. Türk Sanat Müziği dalının en başarılı yorumcularından birisi olan Sayın, kimsenin beklemediği bir single çalışması ile karşısına çıktı.

Pop müziği dalında iki değişik şarkı hazırlayan ve bunları sevenleri ile buluşturan Amaç Sayın'ın yapımcılığını ise Poll Production üstlendi. Bu çalışmada aslında herkesi şaşırtan kimi farklı ayrıntılar mevcut. Single içerisinde 2 adet pop şarkısı bulunuyor. Bu şarkıların birisi Megastar Tarkan'a ötekisi ise tanınmış sanatçı ve söz yazarı Sinan Akçıl'a ait. Türk Sanat Müziği ile hayatımıza yıllar önce giren ve sarışın prensesimiz olarak tanıdığımız "Amaç Sayın, pop single" atılımı ile tüm sevenlerini her ne kadar şaşırtsa da performansı ile büyülemeyi muvaffak oldu. <font color="red">Hep bana single</font> içerisindeki 2 şarkı;

Hep Bana    – Söz ve Müzik: Tarkan
Dönme Dolap -  Söz ve Müzik: Sinan Akçıl

şeklinde bulunuyor. Söz ve hareketlilik manansında çok canlı şarkılar diyebiliriz. Şarkı dinleme ile ilgili hizmet veren sitemiz içerisinde Amaç Sayın'ın bu parçalarını da bulabileceksiniz. Yıllardır benimsediği müzik anlayışını değiştiren ve Pop tarzına yönelen Amaç Sayın, çalışması konusunda mutluluğunu şu şekilde anlatıyor; “Harbiden benim anlık karar verdiğim bir şeydi. Tarkan ve Sinan Akçıl'da destek sağladılar. Kendime pek güvenim yoktu ancak müthiş reaksiyonlar alıyorum. Belki de evvelce bunu yapmalıydım. Herkese teşekkür ederim. Devamı gelecek...” izahlarında bulunarak sevenlerine de yeni bir pop albüm müjdesi verdi.

Yazımızı burada noktalarken sizleri Amaç Sayın – Hep Bana şarkısının videosu ile baş başa bırakalım. Bu muazzam performansı sitemiz aracılığı ile sizlerde dinleme fırsatına nail olun.

Abdullah Yüce Hayatı ve Şarkıları


 

Abdullah Yüce fukara bir ailede dünyaya geldi. Küçük yaşlarda sanata olan düşkünlüğü, onu bu yolda ilerlemeye yöneltti. Daha bu yaşlarda beste yazmaya bailayan sanatçı, eğitiminide hem fakirlikten hemde sanata olan bu düşkünlüğü yüzünden bitiremedi. İlk yapıtı olan "Ali Rıza Bey" çalışması çok büyük alaka görmedi. Asıl bilinen şarkısı olan "Bu Ne Sevgi Ah, Bu Ne Izdırap" isimli bestesini 1946' da yaptı ve bu onun için dönüm noktası oldu.

  Abdullah Yüce bir hayli büyük usta ile çalışmalara yaptı ve onların yapıtlarını örnek edindi. Bunlar arasında "Ali Rıza Bey, Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar" gibi isimler sayılabilir. Sanatçıya ait kimi parçaları şuradan fırsatım oldu. Açıkcası insan daha önceki sanatçıları arıyor. Unutmadan söylemek gerek ki, sanatçı bu arada sinema filmlerinde de oynamıştır. Oynadığı filmler aşağıdaki gibidir.

  Süper Baba (Dizi)
  Üç Arkadaş
  Karasevda
  Hicran Yarası
  Meyhanecinin Kızı
  Ne Sihirdir Ne Keramet

  Ayrı olarak sanatçıya ait olan 50' nin üzerinde plağı mevcuttur. Bazılarını youtube üzerinden bakmak olası. Sanatçı 1995 seneninde yaşadığı kalp krizi neticesi yaşamını yitirmiştir.

Bazı Plakları Şöyledir.
A Leyli Leyli 1 4:05
A Leyli Leyli 2 4:10
Beni Hatirla 3:33
Bilemem 5:45
Daima Aglar Gezersin 5:43
Ey Ben-I Kalbimde Devletim Tacim Sensin 4:28
Gitme Guzel Guzel 3:32
Hayatim Zehir Oldu 4:35
Hicmi Gulmeyecek Benim Yuzum 2:49
istemem 3:47
Izdirabim Bitmiyor 4:39
Nasibim Olsun Bir Yudum Sarap 3:27
Sana Dogru 4:53
Soyle Bana Doktor 3:34
Ta Ezelden Ahd Eyledim Sanimla Olmeyi 5:39
Uzayip Giden Tren Yollari 3:35
Vefakar Meyhane 4:02
Yasamak Mumkun Mu Acaba Senziz 2:30
Yollar Nicin Bitmiyor 3:09





6 Aralık 2013 Cuma

CHP ile MHP Birleşir mi ? Sağ ve Sol un Birleşmesi


    “Sağ”  ve  “sol”  kavramları daha önceki manalarını kaybetse de nihayet, bu partilerin biri sağda, öteki solda…

   Temelde, fikriyatta farklılıklar var…

   Fakat yeniden temelde;  Cumhuriyet-Atatürk-hukuk devleti  sorunlarında yakınlık var…

   Lâkin bugünkü politik ortamda ittifak etmeleri olanaksız!

   Her ne kadar,  MHP, geçmişte, üstelik isminde  “sol”  olan,  DSP  ile ortak yönetim yapmış ve gayet uyumlu bir üç buçuk sene geçmişse de bugün CHP ile bir ortaklık yapamaz.

   Bu ortaklık tepede; genel merkezler, genel başkanlar düzeyinde olmaz… Olamaz.

   Ancak tabanda isimi konulmamış bir  “seçim işbirliği”  neden olmasın?

   Artık önceden olduğu gibi keskin sol-sağ kutuplaşması yok…

   Memleket çok değişti!

   Artık  “bölücülük”  dahi o kadar ürkütücü, PKK dahi o kadar ağır suçlu gözükmüyor… Bu ikisine ziyade toleranslı bakan milyonlar var…

   Toplumda, politik yelpazede de çok şeyler değişti… 30 yıl önce hiçbir zaman bir araya gelmesi düşünülemeyen, birbirine selâm bile vermeyen karşıt görüşlüler yakınlaştı… Hem de birbirini hasım gibi gören Demokrat Partililerle CHP’liler bile arkadaş oldu.

 
    İTTİFAK ESKİDEN BERİ VAR

   Çeşitli ittifaklar, hemen hemen her seçimde olmuştur… İsimi konsun veya konmasın!

   Mahalli seçimlerde ise daha fazla olmuştur… Zira her parti, ülke sathındaki gücünü biliyor… Seçmen, nerede, kimin kazanıp-kazanamayacağını görüyor… Onun için partisinin kazanamayacağı yerde kendisine yakın gördüğü bir partiyi destekliyor.

   Bu destek işi çok karmaşık olabilir…

   Meselâ, MHP bir takım yerlerde  AKP  adayını desteklerken, bir takım şehirlerde CHP’yi veya daha başka bir partiyi destekleyebilir.


    BELİRLEYİCİ OLAN İKİ ETKEN

   Kendi partisinin kazanamayacağını gördüğü yerde seçmeni etkileyen etkenlerden biri diğer partilerin adaylarıdır. Bu, bilhassa küçük yerleşim birimlerinde daha tesirli olur. Hem de küçük yerlerde seçmen, partisini hiç hesaba katmadan başka bir adaya/partiye dahi rey verebilir.

   Diğer etken, ülkenin/politikanın genel vaziyetidir… Şu anda  “cumhuriyet’in kazanımları”  tehlikede görülüyor… Tek partinin  “otoriterleşmesi”  kaygı veriyor. Özellikle büyük şehirlerde bu saiklerle hareket çok daha yoğun olabilecektir. Bu, CHP-MHP yakınlaşmasını getiriyor.
   Parti yöneticileri ne derse desin, seçmen  “ittifakı”  pek çok yerde olacaktır.
 

    MEZELLET

    Zamanıyla baban kimseye gönül borcu mi ederdi?

    Yok, kalmadı hâşâ sana zillet pederinden…

    Dünyada haysiyettir yaşatan milleti, ferdi,
 
    Silkin, şu mezellet tozu uçsun üzerinden.

5 Aralık 2013 Perşembe

Mutluluğu satın almak mümkün müdür ?



Hatalar ardı ardına sıralanıyorken, zamansız ayrılıkların efendisi gibi isteklerime bir mana katamıyorum. Bir sebep arayışında geceleri gündüz ile bütünlemeye ve hem de ayık gezmenin ne kadar zor olduğunu düşünmeye başladım. Hayatımda istem dışı ve hiç mi hiç düşünmediğim şeylerın gerçekleşip, reaksiyonsuz ve ruhsuzlaşarak duygularımı dile getirmekte zorlanıyorum. Aynalara bakamıyor, kendim ile olan dövüşüm bitmiyor. Bunlara kapı aralayan şeyleri bir sır küpü gibi, belleğimin derinliklerine hapsetmekten yoruluyorum.
   

   Bütün gün izlediğim filmler ,dinlediğim müzikler, kılışeleşmiş telefon müzakereleri.... Hayatıma renk katmasını istediğim lakin ne olduğunu bilmediğim maymun iştahlılığım beni zor anlara sürüklüyor. Düşünüyorum belki de çok fazla. İhtimalleri en ince detayları ile ne yapacağım ile ilgili hep bir hesaplama var. Egoist olmak istiyorum, düşünmemek hem de kötü...

   Bir takım vakit çok fazla şey istemediğimi düşünüyorum. Eksik kalan parçaları bitirmek için her seferinde attığım adımlar, yapmak istediğim onca güzel şeyin bir anda kaderin bir cilvesi gibi, oyunu gibi hep bir tekere çomak sokan bir taraf olması sıkıntılarımı ikiye katlıyor. Tam başarının dibine vururken kendimi uçurumun kenarında bulmak harbiden umutsuzluğa itiyor. "ALLAH bir kapıyı kapar ,bir kapı açar" düşüncesi ile hareket edip tecrübelerin hiç bitmemesi, bir yerlerde elbet hayatın kazançlarından sıyrılıp kurtuşun peşinde olduğumu düşünmek istiyorum. Hayat dediğim büyük bir yarış parkurunda hızlı gittiğim anlarda da hayatın ne kadar boş olduğunu gördüm. Değersiz hayatları ucuz mutluluklar ile satın alıyor ve egomu tatmin ediyordum. Ya şimdiyi sorgulamama neden olan olayların gerçek taraflarını düşünüp mutluluğun satın alınması en pahalı armağan olduğu sonucuna varmak en acı gerçek olsa gerek.
    En iyisi bunları sıkıntı etmemek. Eğlenmek, tatil yapmak, müzik dinlemek gibi faaliyetlerde bulunmak gerek. Düşününce ne düzeliyor ki ?

4 Aralık 2013 Çarşamba

RTE Ahlak Hakkında ve Olması Gereken Ahlak


   

  Başbakan Erdoğan ile Bakan Fatma Şahin'in elele gösteren resimi tenkit eden Yalçın Akdoğan; "Dövüşün da bir ahlakı vardır" demiş Yeni Şafak Gazetesinde Yasin Doğan isimiyle yazdığı yazıda…  
Yerden göğe kadar haklısın Yalçın Akdoğan…  
Dövüşün ahlakı, diğer ahlaklardan da daha ehemmiyetlidir. Kalleşlik yapılmaz, belden aşağı vurulmaz. Arkadan hançerlenmez, habersiz sinsice yaklaşılmaz…  
Açık olunur, delikanlıca başka bir deyişle, hele ki politikada…  
Ancak garibime giden bir konu var. AKP iktidar olduğu ve Recep Tayyip Erdoğan’ın da başbakan koltuğuna oturduğu günden bu yana, “Başdanışman” sıfatınızla, hemen her konuşmasının metnini yazıp, camdan okutturan siz değil misiniz?  
Sizsiniz ve sizin hazırladığınız konuşma metinleri ile bu ülke, politikada dövüşün “Ahlakını” ortadan kaldırmıştır.  
Aynı şeyleri başkalarının yapması halinde “Ahlak” düşüyor da sizin bugüne kadar hazırladığınız konuşma metinlerinde ahlak çok mu yüksek?...  
Eeeeee… Sayın Yalçın Akdoğan, bu dünya etme-bulma dünyası. Diğer bir söylemle, ne ekerseniz onu biçersiniz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “Devlet ananesi” ve buna bağlı olarak da “Devlet adamlığı”, sayenizde yerlerde sürünüyor, şimdi neyin yakıntınını yapıyorsunuz, anlayamadım doğrusu.  
Önce kendinize bir çeki düzen verseniz diyorum…

  İBRAHİM PEKBAY

3 Aralık 2013 Salı

Bir insani anlamak ve empati kurmak nedir



Birinci bölümde yazdığım öyküde: Almanya’da yaşayan aile 5 yaşındaki erkek çocukları ile birlikte Ankara’daki baba evine gelir. Dini bütün baba, erkek çocuğunun torununa dini bilgi verip vermediğini kontrol için, küçük torununa Peygamberimizin İsmini sorar, aldığı yanıt “NASRETTİN HOCA” olunca çok kızar, yıkılır ve erkek çocuğuna küser. Erkek çocuğu ve eşini de alan erkek çocuk bir müddet ablasının evinde kaldıktan sonra Almanya’ya döner.

  Bir yıl sonra bir kız çocuğu olur, babası hali hazırda ona kızgın ve dargındır. Yıllar geçer Almanya’da erkek çocuğu Yiğit, Berlin Üniversitesini bitirir, Mühendis olur, mastır ve Doktorasını Amerika’da yapar. Gerek Berlin’deki gazeteler ve gerekse Türkiye’deki gazeteler :“Müthiş Türk, cep telefonlarını bozup robot yapan Yiğit Kocatepe, Türklerin gururu oldu. Berlin Üniversitesinde ders veren genç yetenek Japonya ve Çin Üniversitelerinde de ders ve konferanslar verdi.” Dede bu haberleri okuyunca gözyaşlarını tutamaz, gururlanmıştır torunu ile ama, içinde hala bir keder çöreklenmiş duruyor ve “Acaba dini bilgileri de öğrendi mi?” diye soruyordu kendi, kendisine.

  Aradan yıllar geçti dede iyice yaşlanmıştı, erkek çocuğundan mektup aldı, geleceklerini müjdeliyordu. Hastalığını dahi unutmuştu, doktorlar durumunun ümitsiz olduğunu söylemişlerdi. “Allah’ım ne olur erkek çocuğumu, gelinimi, torunlarımı ve onun yavrularını görmeden canımı alma” diye yalvardı.

  Nihayet o gün geldi, taksi kapının önünde durunca yataktan doğruldu, yatağı camın önündeydi, dışarıyı görebiliyordu. Bir de ne görsün 2 taksi vardı kapının önünde, birisinden genç ve güzel bir kız olan torunu ve erkek çocuğu ile gelini indiler, yıllar ikisini de hırpalamıştı, erkek çocuğunun şakaklarına kırlar düşmüştü. İkinci taksiden Tığ gibi bir delikanlı torunu, sarışın Alman gelinleri ve bir oğlan, bir kız çocuk indiler. Kız tahminen 7 yaşında, erkek çocuk 5 yaşında idi. Ağlayarak gözyaşları içinde bağırlarına bastı onları. Torununun 5 yaşındaki erkek çocuğu koşup dedeye sarıldı ve Dedeciğim benim adım Muhammet, hani bizim Peygamberimiz Hz. Muhammet var ya, işte onun isminden. Size Amentü’yü okuyayım mı? “ diye mevzuca Dede ağlayarak onu bağrına bastı ve Küçük yavrunun bir çırpıda okuduğu Amentü’yü dinledi, ellerini havaya açıp : “Yüce Allah’ım sana şükürler olsun bugünleri bana gösterdin, torunumun eşi de Müslüman olmuş daha ne isterim ki, şimdi rahat can verebilirim, hakkınızı helal edin yavrularım. Siz salona geçin ben biraz uyuyayım sonra görüşürüz” dedi. Salonda neşeli bir hava vardı, yemekler hazırlandı, akrabalar haneye doluştu, neşe içinde sofraya oturuldu. Kız torunu da Berlin Üniversitesini bitirip mühendis olmuştu. Alman olan gelin Dedenin yemeğini bir tepsiye hazırlayıp, yavaşça odasına girdi, yemeği bizzat kendisi yedirmek istiyordu ihtiyar adama. Yatağa yanaştı, bir de ne görsün, dedenin başı yana düşmüş, gözleri bir noktaya dikilişti. Tepsiyi masaya bırakıp yanına gitti, başını elleri arasına alıp : “Papa, papa” diye bağırdı, fakat tevekkeli. İhtiyar adam son soluğunu vermişti, yüzünde mutlu huzurlu bir ifade vardı. Bir kimseyi anlamanız için onu tanımanız gerekli. Tanımak içinde bir araya gelmeniz, konuşmanız gerek. Bir kimseyi yazdıklarından da bir miktar tanımak olasıdır ama bu asla yeterli olmaz. Zira yazarken kişi kendini ele vermez! Hem de bazen tam da kendi düşüncesinin karşıtı şeyleri yazabilir, müdafaa edebilir…

   Onun için bir insanı en iyi tanımanın yolu, onunla yüz yüze görüşüp sohbet etmektir. Konuşurken de vücut diline çok iyi dikkat etmek gerekir. Zira vücut dili, hele gözler hiçbir zaman yalan söylemez…

   İnsanlar ile ilgili bilgi edindikten sonra sıra onları anlamaya gelir. Bu, öyle sanıldığı gibi kolay bir şey değildir. Tanınmış bir yazar; “Bir insanın bir insanı anlaması !” diyor. Sıradan insanlar için doğrudur bu söz. Ama bizim gibi ömrünü insanları anlamaya ve onlara yardımcı olmaya adamış profesyoneller için doğru olmasa gerek…

   Karşısındaki ile Empati yapabilen bir insan onu anlayabilir. Peki, nedir Empati? Empati, karşısındaki insanı dikkatle dinledikten sonra, bir an kendini onun yerine koyup, o kişinin nasıl düşündüğünü ve nasıl hissettiğini anlamaya çalışmaktır.

   Şimdi gelin Empati ile ilgili daha fazla bilgi edinelim:

   “Empati veya eşduyum, bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu vaziyet veyahut davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek demektir. Kendi duygularını başka nesnelere yansıtmak mananında da kullanılır. Empatinin tam ters manalısı antipatidir.

   Bebekler üzerinde yapılan incelemelere göre, doğuştan Empati kabiliyetimiz yüksek olmakla beraber, uygun koşullarda hızla kaybedilebilen bir kabiliyettir. Empati kabiliyetini sonradan kazanabilmenin yolu; açık uçlu sualler sormak, yavaş hareket etmek ve yorumda bulunmak, hızlı yargılara varmaktan kaçınmak, kendi davranış ve düşüncelerimizi anlamaya çalışmak, geçmişten ders almak, olayları akışına bırakmak ve kendimiz ve karşımızdakilerin davranışları için belli sınırlar oluşturmaktır.

   Pozitif amaçlar için kullanıldığında işbirliği, üretkenlik, refah ve mutluluğu arttıran bu beceri, kötü amaçlar için kullanıldığında manipülasyonculuk şeklini alır.

   Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Empati sayesinde insan ilişkileri gelişir. İnsanlar arasındaki dövüşler azalır ve giderek yok olur. Aile içi Empati ise aile fertlerinin karşısındaki insanı kendi yerine koymasıdır. Bu sayede fertler rağmendekinin ne reaksiyon vereceğini bilir ve ona göre davranır.

   Empatinin tam olarak gerçekleşmesinin üç kaidesi vardır;

   1- Bir insanın kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak, olaylara onun bakış açısıyla bakmak,

   2- Karşıdakinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlamak ve hissetmek,

   3- O kişiyi anladığını ona dile getirmek." (Vikipedi).

   *****

   Herkese sıhhat, mutluluk ve empatik bir hayat dilerim.

   Şen ve esen kalınız...

2 Aralık 2013 Pazartesi

Dershanelerde son durum


   1980’li senelerden itibaren talebelerin eksik derslerine müessesesel bir destek ile üniversiteye hazırlanmalarını sağlayan Üniversite Hazırlık Kursları tekrar politik gündeme oturdu.

   Neden bu dershanelerin eğitime katkısı veya yarar-zarar vaziyeti siyasilerin gündemindedir? Burada eğitim sisteminin ihtiyacı karşılaması için ihtiyaç duyulan donanıma sahip olmaması tek neden olarak gösterilemez.

   Eğitimi ne kadar kaliteli yaparsanız yapın meslek liselerinde sayısal ders görmeyen fakat aynı suallerle imtihana giren bu talebelerin en azından sayısal dersleri bitirmek için bile kurs almaya bu dersleri kendi parasıyla bitirmeye ihtiyacı vardır.

   Yeniden mezun olup ancak üniversiteyi kazanamayanlar için bir sene bekleyip tekrar ÖSS, ÖYS, ÖYSM vs. daimi isimi değişen bu imtihana girmeleri ve muvaffakiyet kazanmaları bir kursa gitmeden olanaksız, hanede oturan veya ebeveyn zoruyla çalış bari para kazan denilen 18 yaşındaki genç artık üniversiteyi hayallerinden silmesi gerekir.

   Zati hazırlık kursuna gidip eksik derslerini bitirmek isteyen de talebenin kendisidir, bazen aile gelir kaygısı ile kursa gönderememektedir. Başka bir deyişle ders almaya ihtiyacı olan talebenin elinden kursları tamamiyle alırsanız yüz binlerce talebe mağdur olacaktır, zati param yoktu diyen binlerce ailenin yanında.

   Aslında daha ortaokul düzeylerinde, talebelerin meslekî tercihlerine bakan öğretmenler ve meslek testleri olmalı ve çocukları karakterlerine uygun mesleklere yönlendirmek hususunda da bir sistem geliştirilmelidir. Yoksa talebeler kim tarafından yönlendirildiği belli olmayan fen liselerine, Anadolu liselerine, meslek liselerine yönlendirilip hemen peşinden lise son sınıfta gencin kendi tercihi kısmen devreye girerek yürümekte olduğu 4 yıllık yolun yanlış olduğu ortaya çıkıyor. Bunu bir imtihanla düzeltme çabası ise son yılını daha yoğun ders çalışma ve dershanede eksik derslerini bitirmeye yöneltiyor. Başka çare var mı? hayır yok. Kursa gitmek ve gerçek tercihi olan üniversiteyi kazanıp 30 yıl mutlu çalışacağı mesleği edinmek istiyor.

   Bu nedenle; eğitim müfredatı (pek çok kitap eksik ve ulusal değerlerden uzak bilgiyle dolu), derslikler (40 hem de 60 kişilik sınıflar), öğretmen yeterliliği ve kalitesi (Fransızca öğretmeni din bilgisi dersine girebilir, tarih öğretmeni coğrafya anlatır, hatta bir dönem fen bilgisi dersi boş geçebilir vs.) bitirilmeden eksik eğitim-öğretim almış bu öğrencilerin yoğun bir çalışma ve idmanla yarışta derece yapmalarının önüne geçilmemelidir.

   Aslında mezunlar ve meslek lisesinde eğitim gören çocuklar için hala ek ders alma ve eksiklerini bitirme gibi bir ihtiyaç devam etmekte olduğundan bu dershanelerin değişik formatta devamına hala ihtiyaç vardır.

   1. Mezun öğrenciler için; ders tekrarı ve imtihana hazırlık kursları,

   2. Meslek lisesi öğrencileri için; ek ders öğrenimi ve imtihana hazırlık kursları,

   Şeklinde iki ayrı emele hizmet etmek için bunların daha uzun yıllar devamı gereklidir.

   Sayın başbakanın pozitif onlarca projesi ve ülke için kazandırdığı parasal olanaklar yanında eğitim ile gençliğe olumlu katkılar sağlaması da arzu ve duamızdır. Bu hususta ne kendisi ne bakanlık MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI sisteminde ne tür yenilikler düşündüklerini 2-3-5 yıllık projelerini ortaya koymuş değiller. Ne tür bir gelişim projesi var ki; dershaneye gitmeden Anadolu’dan bir öğrenci devletin az öğrenci aldığı için yüksek puan isteyen Boğaziçi Üniversitesine yerleşmeyi muvaffak olsun? İşte bunu öğreneceğimiz yeni müfredat, derslik, öğretmen kadrosu ve niteliği, imtihan sistemi, öğretme metotları üzerinde çalışıyorlar mı, ilk olarak bunları dinleyelim. Sonra da bana kalırsa 2015 yılına bir yıl kaldı, büyük özveriyle çalışan sayın Erdoğan Reisicumhur olarak 12 yıllık hizmetlerinin mükafatını almış olarak politikanın doruğuna çıkmalı. Bu hususu, 4-5 yıldır beklettiği gibi bir yıl daha bekletip yeni başbakan ki muhtemelen sayın Gül olacaktır ona emanet etmelidir.

   Ters halde bu yıl dershaneye gidemediği için üniversiteyi kazanamayan en az 100 bin öğrencinin ve velilerinin menfi dualarına muhatap olmak gibi istenmeyen vebali almış olabilecektir.